Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, 28 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleştirilen Pençe-Kilit Harekatı sırasında şehit olan Piyade Üsteğmen Nuri Melih Bozkurt’un naaşını bulmak amacıyla devam eden arama çalışmalarında, metan gazı sebebiyle hayatlarını kaybeden beş kahraman Mehmetçiğin anısına dikkat çekti. Kurtulmuş, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, bu beş askerin vefatının derin bir üzüntü yarattığını vurgulayarak, “Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabırlar; tedavisi sürenlere acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun” ifadelerine yer verdi.
Bu olay, Türkiye’nin güneydoğusunda, PKK terör örgütüne karşı yürütülen Pençe-Kilit Harekatı’nın zorluklarını ve askerlerin yaşadığı tehlikeleri bir kez daha ortaya koydu. Üsteğmen Bozkurt’un naaşına ulaşma çabası, askeri operasyonların ne denli riskli olduğunu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üstlendiği görevin ciddiyetini gösteriyor. Özellikle, terörle mücadelenin sıcak çatışmalara ve zorlu doğa koşullarına bağlı olarak, bazı beklenmedik tehlikeleri de beraberinde getirdiği anlaşılıyor.
Kurtulmuş’un açıklamasında ayrıca, askerlerin ailelerine destek verilmesi gerektiği mesajı da öne çıkıyor. Askerlerin yaşadığı kayıplar, sadece bireysel aileler üzerinde değil, aynı zamanda millet olarak tüm Türk halkında derin bir acı ve hüzün yaratıyor. Bu tür trajik olaylar, ulusun birliğini ve beraberliğini pekiştiren hengamelerin yaşandığı dönemlerde, halkın dayanışma içinde olmasının gerekliliğini gözler önüne seriyor.
Metan gazına maruz kalma durumu, askeri arama kurtarma çalışmalarının ne kadar tehlikeli olabileceğini ortaya koyuyor. Bu tür gazların etkileri, askerlerin sağlığı açısından kritik bir tehdit oluşturabiliyor. Olay, askeri operasyonların doğasındaki risklerin yanı sıra, askerlerin genel güvenliğini artırmak için gerekli önlemlerin önemini de gündeme getiriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, iç güvenlik ve sınır ötesi operasyonlarında her zaman en üst düzeyde hazırlık ve önlem almak durumunda. Bu seviyede bir dikkat, yalnızca askerlerin değil, aynı zamanda komuta kademesinin de sorumluluklarını artırmaya yönelik bir çağrıdır.
Sonuç olarak, Kurtulmuş’un mesajı, yalnızca bir kaybın yasını tutma çağrısı değil, aynı zamanda oradaki askerlerin fedakarlıklarını anma ve desteklemeye davet anlamına gelmektedir. Türk halkının, kahraman askerlerini unutmaması ve her koşulda onlara sahip çıkması hayati bir öneme sahiptir. Bu tür olayların ardından, toplumun kenetlenmesi ve birlik içinde hareket etmesi her zamankinden daha önemli hale geliyor. Kurtulmuş’un başsağlığı dilekleri, bu birlikteliğin somut bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir.
Aziz İhsan Aktaş’ın Rüşvet Soruşturması ve Gözaltılar
Aziz İhsan Aktaş, rüşvet soruşturmasında tutuklandıktan sonra etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak serbest bırakılmıştı. Ancak, bu gelişmenin hemen ardından, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü rüşvet soruşturması kapsamında Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ile birlikte toplamda 2 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldığı bildirildi. Gözaltı işlemleri, özellikle piyasa kapalı olduğu bir hafta sonunda gerçekleştirildiği için dikkat çekti.
Bu sırada, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesi olan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere de gözaltına alındı. Operasyonların, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmayla ilişkilendirilmesi, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Gözaltına alınan Tutdere, X hesabından yaptığı açıklamada, “Sabah Ankara’da evimden gözaltına alındım. İstanbul’a götürülüyorum” ifadesiyle durumu duyurdu.
Söz konusu gözaltı operasyonuna, Zeydan Karalar ve Tutdere’nin yanı sıra, Adıyaman Belediye Başkan Yardımcısı Ceyhan Kayhan, Büyükçekmece Belediye Başkan Vekili Ahmet Şahin ile şoförü Sonkan Turan, ayrıca farklı iş insanları ve avukatlar da dahil edildi. Bu durum, rüşvet soruşturması kapsamındaki örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerin geniş bir yelpazede yer aldığını gösteriyor.
Özellikle Aziz İhsan Aktaş’ın, “örgüt elebaşı” olarak yargılandığı ve iddialara göre bu suç örgütünün belediye başkanları ve üst düzey yöneticilere rüşvet vererek ihaleleri düzenlediği ifade ediliyor. Bu durum, kamuoyunda ciddi bir yankı uyandırdı ve siyasi tartışmalara yol açtı.
CHP’nin Tepkileri
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, gözaltılara ilişkin bir açıklama yaptı. Günaydın, “Adana ve Adıyaman Belediye başkanlarımız gözaltında. Birisi Adana gibi Başkan, diğeri 6 Şubat depreminde ‘unutulan Adıyaman’ın’ kahramanı. Borsayı düşündüğünüz kadar adalet kaygınız olsaydı keşke. Bir milleti böyle teslim alamazsınız, alamayacaksınız” şeklindeki ifadeleriyle hükümete yönelik eleştirisini dile getirdi. Bu açıklamalar, siyasi anlamda büyük bir reaksiyon yarattı.
Gözaltındaki İsimler ve Gelişmeler
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen rüşvet soruşturmasında, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in yanı sıra, 3 kişinin daha gözaltına alındığı duyuruldu. İlginç bir şekilde, Böcek’in eski gelini Zeynep Kerimoğlu da gözaltına alınanlar arasında yer aldı. Bununla birlikte, Böcek’in oğlu Mustafa Gökhan Böcek’in yurtdışında olduğu tespit edilmiş, hakkında gözaltı kararı bulunmasına rağmen yurt dışındaki durumu nedeniyle yakalanamamıştır.
Özetle, son günlerde Türkiye’de yaşanan bu rüşvet soruşturması, yalnızca belirli bireyleri değil, aynı zamanda pek çok belediye başkanı ve yöneticiyle ilgili şüpheleri de kapsayan geniş çaplı bir operasyon halini almış durumdadır. Siyasi tartışmaların ve eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor.
İzmir’deki yangınlar, kentin doğal güzelliklerini tehdit etmeye devam ederken, yangınların çıkış nedenleri üzerine tartışmalar da hız kazanmış durumda. İzmir Valisi Süleyman Elban, yangınların elektrik hatlarından kaynaklandığını müjdeledi. Bu açıklama, elektrik altyapısındaki sorunların ve geçmişteki benzer olayların yeniden gündeme gelmesine neden oldu.
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Başkanı Mahir Ulutaş, yaptığı açıklamalarda, İzmir’deki elektrik dağıtım sistemleriyle ilgili geçmişte yaşanan yangınların hatırlanması gerektiğini vurgulayarak, ciddi eksikliklerin olduğunu ifade etti. Bu durum, kentin elektrik altyapısının güvenliğinin sorgulanmasına yol açtı. Vali Elban ve Ulutaş’ın açıklamaları sonrasında, kentin elektrik dağıtım hizmetini yürüten Gdz Elektrik şirketi de mercek altına alındı.
Gdz Elektrik’in geçmişte uyguladığı yöntemler ve ihmal edilen birçok konu, yangınların çıkış nedenleri arasında en önemli etkenler olarak öne çıkıyor. Özellikle Kemalpaşa ilçesinin Armutlu Mahallesi’nde, elektrik tellerinin birbiriyle dolanmasını önlemek amacıyla kullanılan ilkel yöntemler, bu konuda kaygıları artırdı. Bu tür uygulamaların, güvenlik açısından taşıdığı riskler dikkat çekici bir hale geldi.
Vali Elban’ın Açıklamaları
İzmir Valisi Süleyman Elban, yangınların çıkış nedenleri hakkında yaptığı açıklamalarla dikkat çekti. Yinelenen yangın olaylarını örnek gösteren Elban, “Ödemiş’te ve Çeşme’deki yangınlar ile hafta sonu Seferihisar’da, daha önce Foça ve Aliağa’daki yangınlarımızın tamamı elektrik hatlarından kaynaklı başladı. Elektrik hatlarından çıkan kıvılcımlar, otları tutuşturdu ve bu da ormana yayıldı” ifadelerini kullandı. Bu açıklamalar, elektrik hatlarının yangınlara sebep olma konusunda ne denli kritik bir rol oynadığını gözler önüne seriyor.
Vali Elban’ın ifadeleri, sadece mevcut durumu değil, aynı zamanda gelecekte benzer olayların yaşanmaması adına alınması gereken önlemleri de gündeme getirmiş oldu. İzmir genelinde elektrik hatları konusunda yapılması gereken iyileştirmeler, kentin güvenliğini doğrudan etkileyecek unsurlar arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra, kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla, konuyla ilgili yetkililerin sorumluluk alması ve gerekli adımları atması bekleniyor.
Sonuç
Sonuç olarak, İzmir’deki yangınlar; hem doğal hayatı tehdit eden bir durum hem de elektrik altyapısındaki sorunların acilen ele alınması gereken ciddi bir sorun olarak ön plana çıkıyor. Elektrik Mühendisleri Odası gibi uzman kuruluşların uyarılarına ve Vali Elban’ın açıklamalarına kulak verilmesi, gelecekte daha büyük felaketlerin önlenmesi açısından kritik öneme sahip. Elektrik hatlarının güvenli bir şekilde işletilmesi için gereken teknolojik ve idari reformların gerçekleştirilmesi, sadece İzmir değil, Türkiye’nin diğer bölgeleri için de bir ders niteliği taşıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin başlatılan soruşturma süreci sonrasında, partiye bağlı olan ve aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak tanınan Ekrem İmamoğlu’nun dahil olduğu 12 kişi hakkında açılan davada, mahkeme bir kez daha “görevsizlik” kararı vermiştir. Bu durum, adalet sisteminin karmaşıklığını yüzeye çıkaran bir süreç olarak dikkat çekmektedir.
Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi, İmamoğlu’nun yer aldığı davada “görevsizlik” kararı alarak dosyanın ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar vermişti. Mahkeme, sanıkların eylemlerinin “rüşvet” suçu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerine bir inceleme yapılması gerektiğine ve aynı zamanda sanıklardan Erkan Aydın’ın, suç tarihlerinden önce üç kez milletvekili olarak seçilmesi nedeniyle, bu suçlamaların ağır ceza mahkemesinin yetki alanında olduğuna hükmetmiştir. Bu durum, milletvekillerinin görevde olduğu süre zarfında işledikleri iddia edilen suçların hangi mahkemede yargılanacağı meselesinde önemli bir tartışma yaratmıştır.
Sanık avukatlarının dosyanın asliye ceza mahkemesinde görülmesine ilişkin yaptıkları itirazı da reddeden Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi, kararın düzeltilmesine yer olmadığına karar vererek dosyayı, inceleme yapması için nöbetçi Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Ancak, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi dosyayı tekrar değerlendirerek, davanın yine Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu döngü, mahkemeler arası yetki çatışmasına ve karmaşaya neden olmuştur.
Sonuç olarak, Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi, yeniden “görevsizlik” kararı almış ve görev uyuşmazlığının çözülmesi için dosyayı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesine göndermiştir. Bu süreç, yalnızca sanıklar ve onların avukatları için değil, aynı zamanda kamuoyunu da ilgilendiren bir dizi soru işaretini beraberinde getirmiştir. Özellikle siyasi bağlamda bu durum, CHP ve onun yönetimindeki isimlerin hukuki durumları açısından merak uyandırıcıdır.
Bu sürecin kamuoyundaki etkileri de göz ardı edilemez. CHP’nin durumu, partinin siyasi gücü ve toplumsal algısı üzerinde doğrudan bir etki yaratmaktadır. Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı ve partinin geleceği, aynı zamanda yargı sürecinin hangi yönde sonuçlanacağına da bağlı olarak farklı şekillerde yorumlanmaktadır. Yargı süreçlerinin bu denli karmaşık bir hal alması, siyasetin ve hukukun ne denli iç içe geçtiğini göstermektedir. Türkiye’deki adalet sisteminin karşılaştığı bu tür zorluklar, toplumda adalete olan güvenin sorgulanmasına neden olmaktadır.
İzmir’in Ödemiş ve Buca ilçelerinde meydana gelen yangınlar, yangınla mücadelede çalışanlar ile halk arasında büyük bir özveri gerektirirken, sosyal medyada yayılan bazı görüntüler infiale yol açtı. Yangın söndürme çalışmaları devam ederken, “influencer” oldukları öne sürülen iki kadının, yangın dumanları arasında poz vererek bu anı sosyal medya hesaplarında paylaşması, tepkilerin hedefi oldu.
“GÜN BATIMI” DEDİLER AMA…
Bu söz konusu kadınlar, paylaştıkları fotoğrafın altına “Bazı gün batımları gerçekten bambaşka hissediliyor, tıpkı bu an gibi.” notunu eklediler. Fakat arka planda görülen “gün batımı”, aslında oradaki yangınların yarattığı yoğun dumanların görüntüsünden kaynaklanıyordu. Bu durum, sosyal medya kullanıcıları tarafından duyarsızlık olarak değerlendirildi.
“REZALETİN BÖYLESİ”
Sosyal medya camiasında bu paylaşıma ilişkin sert eleştiriler yağdı. Kullanıcılar, bu tarz bir davranışı oldukça çirkin buldu ve tepkilerini dile getirdi. Paylaşıma gelen bazı yorumlar arasında, “Senin gün batımı diye paylaştığın yerde insanlar yanarak evlerini terk ediyor,” ve “Rezil bir durum, utanın biraz!” gibi ifadeler öne çıktı.
BÜYÜK RAHATSIZLIK YARATTI
Yangınların sürdüğü saatler içerisinde yapılan bu tür paylaşımlar, özellikle yangın bölgelerinde canla başla çalışan itfaiye ekipleri ile etkilenen vatandaşlar açısından büyük bir rahatsızlık yarattı. Yangın personeli, aynı anda sosyal medyada böyle paylaşımların yapılmasının, hem moral bozukluğu oluşturduğunu hem de ekiplerin görevine olumsuz etkilerini artırdığını savundu.
YETKİLİLERDEN UYARI: DUYARLI OLUN
Öte yandan, yangın bölgelerinde yetkililerden gelen uyarılar dikkat çekti. Yetkililer, bu tür durumlarda sosyal medyada gereksiz kalabalık oluşturmamak ve yangınla mücadele ekiplerinin işini zorlaştıracak hareketlerde bulunmamak konusunda halkı uyardı. Yangın, doğal bir felaket olarak ciddi bir sorun teşkil ederken, bu tür gösterişli paylaşımlar yerine, dayanışma ve farkındalık oluşturacak çağrılar yapılması gerektiğini vurguladılar.
İşte o paylaşımlardan birkaçı;
Tepkilere ve eleştirilere karşın, kadınların bu durumu umursamadan sosyal medyada paylaşımlarına devam etmesi, sosyal medya kullanıcıları arasında yeni tartışmalar başlattı. Diğer kullanıcılar, bu tarz davranışların toplumda yarattığı olumsuz etkilere karşı daha duyarlı olmaları gerektiğini hatırlatarak, “Doğayı, insanları ve anı daha saygılı bir şekilde kutlayın,” mesajı verdiler.
Sonuç itibarıyla, Yangınlarla mücadele ederken, bireylerin daha hassas ve duyarlı olmaları gerektiği, sosyal medya platformlarının bu tür olaylarda nasıl kullanılmaması gerektiği bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Sosyal medya, olumlu bir farkındalık yaratmak için bir araç olarak kullanılmalı; duyarsız davranışlar ve bu tür estetik kaygılar, konuşulacağına, acı gerçeği karşılaştırma ve çözüm yollarını arama adına yerini bulmalıdır.