Manisalı genç kadın Süreyya Çalışır (31), iyi bir eğitim ve sonrasında gelen parlak kariyer günlerini bırakıp hayvancılık yapmaya başladı. Manisa’da baba yadigarı büyükbaş hayvan çiftliğini devralan Çalışır, Türkiye’nin tüketen değil üreten bir toplum olması gerektiğine dikkat çekmek için hayvancılık yapmaya başladığını söyledi.
Manisalı bir ailenin çocuğu olan Süreyya Çalışır, idealist bir genç kadın. İyi bir eğitim alan ve sonrasında parlak kariyer hedeflerine ulaşan Çalışır, Türkiye’de üretimin hızla azalması üzerine kişisel olarak elini taşın altına koydu ve babasının yıllarca emek verdiği hayvancılık işletmesini devralıp modern bir tesisle ülkesine hizmet etmeye başladı. Manisa’nın Şehzadeler ilçesine bağlı Harmandalı mahallesindeki çiftlikte 60 inek ve buzağılarına kızları gibi bakan Çalışır, amacının üreten toplumun önemini herkese göstermek olduğunu ifade etti.
TÜKETEN DEĞİL, ÜRETEN BİR TOPLUM
Çalışır, “1992 İzmir doğumluyum. Ailem eskiden beri Manisa’da hayvancılıkla uğraşmaktadır. Üniversite hayatım ve yüksek lisans hayatımdan sonra 8 yıllık kurumsal hayatımda firmalarda satın alma uzmanlığı yaptıktan sonra aile işletmem olan bu işletmenin başına geçtim. 15 Nisan 2023 tarihinde bu gördüğümüz kızlarımızı ithal ettik Hollanda menşeli. Günlük süt ortalamaları 30 kilo olan hayvanların hiçbir buzağını satmamak kaydıyla kendimiz işletmemizde tutmaktayız. Burada amaç şunu anlatabilmek. Üreten toplumlar tükenmezler üreteceğiz, üretmek zorundayız çünkü gıda Covid ile ne kadar önemli olduğunu anlamış bulunduğumuz bir döneme geldi. Ve en önemlisi protein alamayan hiçbir insan düşünemez, aç olan hiçbir insan düşünemez. Bu düşünce tarzından dolayı yola çıkarak ben bu aile işletmemin devamlılığını sürdürmek için hedefliyorum. Bakanlığımızın gösterdiği yollarla, Ziraat Bankamızın destekleriyle Türkiye’de hayvancılık ve gıda kesinlikle bitmeyecek bir noktada. Burada amaç ne istediğimizle ilgilidir. Biz üretmek istiyoruz. Üretmek isteyen herkesin bir şekilde yolunu bulabileceği bir dünyadayız. Ve en önemlisi bunu belirtiyorum. Ne hayvancılık ne sanayi ne hizmet hiçbir zaman sadece erkek tekelinde bir şey olamaz. Çünkü kadın istediğinde her şeyi yapabilir. Bu kadınlarda buzağıları büyütüyorlar, bizlerde işletmeleri büyüteceğiz. Bu vesileyle 8 Mart Kadınlar Gününde umarım herkes kadınlığın ne kadar büyük bir şey olduğunun farkına varır. Kadın olarak yapılamayacak hiçbir şeyin olmadığını görebiliriz” dedi.
İKİ FARKLI KULVAR
Kurumsal hayat ile hayvancılığın çok farklı olduğunu vurgulayan Süreyya Çalışır, “Şöyle ki 8 yıl kurumsal hayat. Kurumsal hayat eşittir 8 buçuk 5 demek. Hayvancılık 8 buçuk 5 diye bir şey değil. 7 gün 24 saat. Bir takvim vardır. Ölü ölür sağım yapılır. Yani bir yakınınız dahi olsa cenaze bekletilir ama sağım yapılır çünkü ağzı dili konuşmayan, size bağlı olan hayvanların kesinlikle ne vebalini alabilirsiniz ne onların sonrasındaki tepkilerine karşılık verebilirsiniz. Kurumsal hayatta şöyle bir durum vardı. Kurumsal hayat kolaylık gibidir ama zorlukları var mıdır vardır. İnsanlarla uğraşmak, hedeflerle uğraşmak. Ama hayvancılık öyle bir şey değil. Bu meslek hafta sonu gezmelerine engel bir meslek, tiyatroya gitmelerine engel bir meslek. Ama asıl tiyatro, gerçek tiyatro sahada. Yani buradaki şu hayvanların birbirleriyle hareketlerini izlediğiniz zaman bir tiyatro görebiliyorsanız çok güzel. Onun dışında ne var. Plaza hayatı getirileri olan bir yer. Ama benim sloganım şu. Az insan çok huzur. Hayvancılık bu konuda gerçekten çok güzel. Çünkü yaptığınız ve verdiğiniz her şeyin karşılığını alıyorsunuz. Hayvanın önüne verdiğin yem kadar sana karşılığında süt veriyor. İnsan ise böyle dünyada değil. Kurumların bana verdiği, öğrettiği bana kıymet bilip eğitimlere gönderdiği şeyleri ben kendi işletmemde uygulayabiliyorum. Hayvanlarımın süt analizlerini yapabilmek. Bugün işletmem diye söylemiyorum ama ortalama bir yağ oranı var ise hayvanlara yaptırdığınız rasyon yani önüne koyduğunuz kuru fasulyesini, pilavının hangi ölçülerde olduğu, bunları tutabilmenin tek bir sebebi varsa o kurumların bana verdiği eğitimler, bana verdikleri bir güven. Sonuç ortaya plazayla tarlanın buluşumu gibi şey çıkıyor. Umarım ilerleyen dönemlerde sahanın içinde yetişmiş biri olarak belki bir gün daha farklı bir noktalara gelip üreticinin içinden geldiğini unutmadığı şartıyla gerçekten Türkiye şartlarında bu güzelim ülkenin verimliliğini artırdığını görebileceğimiz günler olur. İneklere baktığınızda Hollanda ineği denir. Hollanda’nın yüzölçümüne baktığınız zaman Konya’nın yüzölçümü kadardır. Verimsel anlamda sağladığı tam verim yasası tamda bu noktada eğitim ve alayın birleştiği noktada gerçekleşir. Benim hayatım şuan 31 yaşındayım. 31 yılın sonunda bu noktada olmak çok farklı. Çünkü ben ne üniversitedeyken ne kurumsal hayatımdayken ne meme bilirdim ne inek bilirdim, ne dana bilirdim. Gösterseniz ayıramazdım. Şimdi sadece başına baktığımda bu dişi bu erkek diyebiliyorsam işte bunların hepsi bir süreç. Bu işletme 1 yıllık süreç noktasında buraya gelebildi. Umarım geçmişteki her şeyiyle birlikte devamı gelecektir” diye konuştu.
DÜNYA TURUNU GEZME HAYALİMDEN VAZGEÇTİM
Babasının çok emek verdiği bu yerin yok olmasına gönlünün razı olmadığını söyleyen Süreyya Çalışır, “İktisat okurken burayla ilgili bir şey yoktu. Cavit Çağlar babam ve iki abim var. İki abimin yapacağı bir meslek olarak onlara konumlandırılmış bir şeydi. Türk toplumda ataerkil yapıda şudur. Kız çocuğu okur, bir iş sahibi olur. Nasibinde varsa evlenir ama hayvancılık ya da tarım çok da yakın değildir. Çünkü yapı budur. Buranın tüm metrekaresinde, taşında toprağında benim babamın emeğinin olması. Onun için bu işletmenin ayakta kalmasını hedeflediğim bir şey. Çünkü emek kolay verilen bir şey değil. O 80 yıllık ömrünün 50 yılında ulaştığı bir noktadayken buranın satılması doğru değildi. O yüzden ben üniversitede okurken, yüksek lisans yaparken, çalışma hayatımdayken çiftliğe dönerim daha doğrusu Manisa’ya dönerim diye bir hayalim yoktu. Çünkü Bursa, İstanbul, Lüksemburg’tan sonra burası çokta dönülecek bir kıble değildi benim için. Tamamen yurt dışına taşınmak, orada vatandaşlık alıp hayatımı sürdürmek gibi bir hedefimiz vardı. Sonra dünya turuna gezmek vardı. Şimdi ise tam tersi bir olaylar. Doğduğu yerden battı battığı yerden doğmaya başladı. Umarım bu şekilde gerçekleşecekte” dedi.
ARAŞTIRMAK VE OKUYABİLMEK BU İŞİN ARTILARI OLUYOR
Eğitimi hayatının burada çok faydasını gördüğünü açıklayan Süreyya Çalışır, “Babam artık yapamayacağını dile getirdikten sonra satış kararı vermiş. Ben tabi Bursa’dayım o dönemde çalışıyorum. Öğrendiğimde aradım satılmasını istemiyorum dedim. Kim yapacak kızım çürüyüp gidiyor burası. Hakikaten çatı çürüktü, o çürüktü. Traktör yok, ekipman yok. Şuan işletmede 3 tane traktör var. Ekipmanlar var, alındı. Ben dedim yapabilirim. Babam dedi ki kızım sen yapamazsın. Sen inek sağmadın, ineği bilmezsin. Okurum, İngilizcem var kaynak okumak zor değil. İşte eğitimin farkı burada oluşuyor. Eğitimle birlikte ne oluşuyor. Veteriner maliyetleri düşüyor. İlaç maliyetleriniz düşüyor. Araştırmak ve okuyabilmek bu işin artıları oluyor. Bunlarda tabi ki eğitim hayatımda aldığım birikintilerden kaynaklanıyor” diye konuştu.
HAYVANLARIN HER ŞEYİYLE İLGİLENMEK ZORUNDAYIZ
Yapılan hazırlıklardan bahseden Süreyya Çalışır, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sabah 5 buçukta ezan okumadan kızları toplamakla başlıyoruz. Çünkü arka tarafta açılır bir noktamız var. Topluyoruz sağıma başlıyoruz. Saat 08.30’da sağımımız bitiyor. İneklerin böyle olduğuna bakmayın. Meme küçük olanı var, memesi büyük olanı var. Sağımdan sonra yemleme işlemi başlıyor. Orada asıl olay başlıyor. İnek süt verdi mi verdi ama bu inek yeme giriyor mu girmiyor mu. Hayvanın bir periyodu var. Çünkü hayvan rutini sever. Rutinde şudur. Sağılacak, yiyecek ve yatacak. Yemi yiyip yemediğini kontrol ediyoruz. hayvan yeme girmiyorsa o anda ne olabileceğine bakıyoruz. Arkasına bakıyoruz. En büyük veriyi arkası verir. Memesi verir, dışkısı verir. Bu işlem bittikten sonra kahvaltı saati başlıyor. Ondan sonra buzağı saati başlıyor. Buzağıları bebek gibi düşünün genç uyanırlar geç yatıyorlar. Buzağı beslenmesi söz konusu oluyor. Saat 12.00 ila 14.00 arası ağırda herhangi bir hareketlilik söz konusu olmaz. Hayvan dinlenir, uyur ve süt yapar. Daha sonra yem karma başlar. Akşam Saat 6 buçukta tekrar sağım başlar. Hayat sadece yeme, içme ve sağmadan bahsedilemez. Burada hayvanın kızgınlığa gelip gelmediğine bakıyorsunuz, onu yakalamak çok önemli. Çünkü sürünün devamlılığı için asıl olay bu. Daha sonra benim hayvan dört ayaklıdır. Hayvanda bir sekme, bir aksaklık söz konusuysa hayvanın tırnak bakımı gerçekleşiyor. 6 ayda bir tırnak bakımı yapan bir arkadaş geliyor, hepsinin bakımlarını gerçekleştiriyoruz ki riske atmayalım diye. İnekler danalara göre daha çok dışkılarlar, dışkılarda yedikleri sılajdan dolayı asit çok fazladır. Asit tırnaklarda, etlerinde bir rahatsızlık oluşturur. Sadece bu değil. Bizim hayvanın midesinde, bağırsaklarında çıkan ve onun eminimiyle vücuda karışan asit oranı da vardır. Bunların kontrollü yapılması gerekir. Rutin bir şekilde hayat devam ediyor.”
CÜNEYT HASÇELİK